60. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nden çıkarılan, KHK’lilerin anlatıldığı ‘Kanun Hükmü’ belgeseli tepkiler üzerine tekrar seçkiye alındu. Bu kez de Kültür ve Turizm Bakanlığı festivalden çekildi. Bunun üzerine sansür geri geldi ve film yeniden çıkarıldı.
Belgeselin yönetmeni Nejla Demirci, Altın Portakal Film Festivali’nin seçkisinden ikinci kez çıkarılmalarının ardından SÖZCÜ TV’ye konuştu.
Nejla Demirci şunları söyledi:
“Çok şaşkınım çünkü şundan dolayı şaşkınım; bir Türkiye Cumhuriyeti düşünün, bir ülke, büyük ülke düşünün ve bu ülkenin gariban, kendi halinde bir tane bulup buluşturup belgesel film yapmış yönetmeniyle uğraşıyorlar. Uğraşan kim? Kültür Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı. Açıklama yapıyorlar, büyük bir şaşkınlıkla izliyorum. Festivale herkes gibi başvuruda bulundum. Filmin çekim aşamasında sorunlar yaşadık ekip olarak da, bunları festivale bildirdim. Ben, bu ülkede yaşıyorum. Bu ülkede yaşamaya devam edeceğim. Belgesel film yapmaya devam edeceğim. O festivalde de olmak istiyorum ve o festival de benim festivalim.”
“AYM’DEN KAZANILMIŞ TAZMİNATIMIZ VAR”
“Yaşadığım hikayeyi kendilerine anlattım ve benim filmimin yapımı esnasında yasaklama durumuna ilişkin dava açtık. Anayasa Mahkemesi’nden kazanılmış bir tazminatımız var ve ifade özgürlüğünün ihlali uzun uzun Anayasa Mahkemesi tarafından tartışılmış. Bu, bizim sanatsal ifade özgürlüğümüz açısından da çok kıymetli, emsal niteliğinde bir davadır. Bu bizim kazanımımızdır. Bunu da festivalimize yolladım. Ön jüri bunu gördü muhtemelen ve filmi de beğendiler çünkü bu bahsedilen suç unsurları, yok işte FETÖ övgüsü, yok terör övgüsü falan bunlar nasıl akıl dışı şeyler ve nasıl üretiliyor? Hangi paranoya ile üretiliyor? Neyin düşmanlığı yapılıyor, kime düşmanlık yapılıyor? Bu düşmanlık altındaki sebep nedir? Bazen gerçekten anlamakta güçlük çekiyorum. Yani ‘benim’ diyen senarist, bu ülkenin siyasetine, bu ülkenin sanat ortamına müdahale eden siyasi anlayışa şok olur. Biz bu yaşanan şeylerin senaryosunu yazsak ve filmini yapsak çok başarısız yönetmen ilan ediliriz çünkü ‘bu kadar uydurulamaz’ falan denir.”
“AHMET BEY’E NE YAPTILAR BU HALE GELDİ?”
“Şimdi Ahmet Boyacıoğlu’nun 3’üncü deklarasyonu önümde duruyor. Bir, filmi seçtiler. İki, filmi geri aldılar. Üç, beni sabahın köründe aradılar bir bayram havasıyla ve sevinçle… Ben de çok sevindim. Bir günde beş şey yaşıyoruz. Ben iş yapmak ve toplumsal fayda üretmek istiyorum. Bu kadar olmaz ki.. Bu nasıl bir akılsızlıktır? Festival yönetimi, Ahmet Boyacıoğlu şöyle bir açıklama yapmış ‘Bu soruşturma ile birlikte benim ve ekibimin can güvenliği ile ilgili tehditler oldukça yüksek perdeden devam etmektedir.’ Başkası, bu insanın ‘Akli dengesinde bir problem var’ der. Ahmet Bey’e ne yaptılar bu hale geldi? Ahmet Bey böyle bir insan olamaz. Ahmet Bey, deneyimli bir insan. Yani kamuoyuna böyle bir açıklama yapılır mı? Kim tehdit ediyor? Nasıl bir ülkede yaşıyoruz?”
“Benim filmim, iki tane onurlu, iki tane kamuya sevdalı, iki tane işlerini kalpleriyle yapan bu topluma, bu halka sevdalı ve etik ilkeler dahilinde hizmet veren bir öğretmenin ve iyi bir hekimin hikayesidir. Ben bu insanları duvar dibine oturtup röportaj yaptırmış, ona buna ya da siyasi erke laf söyletmiş ya da küfrettirmiş birisi değilim. Ben onları gözlemlemiş, gözlem yöntemiyle takip etmiş ve onların bu süreçle baş etme yöntemlerini anlatmaya çalışmış bir yönetmenim. O filmde herhangi bir suç unsuru kimse söyleyemez ki sanat bu şekilde de yargılanamaz ayrıca. Kendimi savunduğum için lanet ediyorum. Böyle olamaz. Bu kadar olamaz.”